cavika

9 Mayıs 2015 Cumartesi

BİNGÖL ÇOBANLARI

BİNGÇL ÇOBANLARI

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum. 
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum. 
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların, 
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların 
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi 
Her gün aynı pınardan doldurup testimizi 
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla. 
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni, 
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini, 
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek; 
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek, 
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı. 
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda, 
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam; 
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda, 
"Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam, 
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla, 
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla. 
Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al, 
Diye hıçkırır kaval: 
Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun, 
Daima eğeceksin başkalarına boyun; 
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı, 
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı 
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an, 
Madem ki kara bahtın adını koydu çoban! 
Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden, 
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden 
Anlattı uzun uzun. 
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun 
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla, 
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla 
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına, 
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına. 



KEMALETTİN KAMU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder