cavika

29 Nisan 2015 Çarşamba

ALMİRA

ALMİRA

Şimdi aynı şehirde olsaydık seninle Almira 
Yine aynı sokaklarda birlikte yürüseydik hayata 
Ve adımızı yeniden yazsaydık 
Buluştuğumuz bütün duraklara 
Unutup gitseydik bütün çirkinliklerini dünyanın 
Ve bütün acımasızlığını 
Sorgulayıp bütün yasakları 
Sorgulayıp bütün günahları 
Seninle yeniden başlasaydık bu sevdaya 
Seninle yeniden Almira 

Şimdi aynı okulda olsaydık seninle Almira 
Yine aynı sınıfta yine aynı sırada 
Birlikte göz atsaydık o kırmızı kaplı kitaplara 
Tarih gibi fizik gibi matematik gibi 
Ölümsüz aşkları sorsaydık hocalara 
Ölümsüz aşkları Almira 

Şimdi bir kır kahvesinde olsaydık seninle 
Yine aynı masada yine aynı köşede 
Yeniden düşler kursaydık seninle 
Dağlar gibi sıra sıra 
Ve yeniden yaratsaydık kendi dünyamızı 
Ve de birlikte söyleseydik ikimizde kendi şarkılarımızı 
Meydan okuyup ayrılıklara 
Hem de teslim olmadan 
Yıllara yollara yalanlara 
Teslim olmadan Almira 

Ne var ki; 
Bir kara eylüldü 
O kara üzüm gözlerine son bakışım 
Yanışım ve de yıkılışım 
Üstümden bütün trenler geçti o gün 
Bütün otobüsler 
Ve bütün gemilerim battı sen gideli 
Şimdi bütün umutlarım alabora 
Anlıyorsun değil mi 
Anlıyorsun Almira 

Şimdi bir düşün 
Kim itti bizi bu kör olası ayrılığa? 
Kim itti bizi bu pişmanlıklar denizine? 
Kim yaktı bizi kim? 
Hem de sırtımızdan vura vura 
Görüyorsun değil mi görüyorsun 
Bir ikimiz sığamadık bu koca dünyaya 
Bir ikimiz Almira 
Ve işte o gün 
Koca bir son yazıldı bu aşkın son sayfasına 
Dönüşü olmayan bir yolda kaldık 
Dönüşü olmayan bir yolda Almira



AHMET SELÇUK İLKAN

AYRILIRKEN

AYRILIRKEN

Severken ne kadar büyükse insan 
Ayrılırken yine büyük olmalı 
Ne kadar insafsız olsa da zaman 
Sevenler her zaman bir dost kalmalı 

Bir ecel olsa da ayrılığımız 
Bir ömür sürse de pişmanlığımız 
Koca bir mazi var yaşadığımız 
Geçmişe her zaman saygı duymalı 

Yırtılmış olsa da resimlerimiz 
Yabancı olsa da isimlerimiz 
Nefrete dönse de sevgilerimiz 
Yine de o aşka saygı duymalı 
Sevenler her zaman bir dost kalmalı.



AHMET SELÇUK İLKAN

SORMA HOCAM

SORMA HOCAM

Bana sual sorma, cevap müşküldür, 
Her sırrı ben sana açamam hocam. 
Hakkın hazinesi darı değildir, 
Cami avlusunda saçamam hocam. 

Kayd-i âhiretle düşmem mihnete, 
Ben burda memurum şimdi hizmete, 
Hayvan otlatırken gidip cennete, 
Sana hülle donu biçemem hocam. 

Miracı anlatma, eşek değilim, 
Bildiğin kadar da melek değilim, 
Günahkâr insanım, ördek değilim, 
Bu ağır gövdeyle uçamam hocam. 

Halka korku verme velvele salıp, 
Dünya ve âhiret bu köhne kalıp, 
Ben softa değilim cübbemi alıp, 
İmaret imaret göçemem hocam. 

Ölümden ürker mi tez ölen kimse? 
Çoktan mazhar oldum ben hak nefese, 
Bu demi sürerken ecel gelirse, 
İşimi bırakıp kaçamam hocam. 

Şarabı men etme, o değil hüner, 
Aşıkım bâdesiz pek başım döner, 
Gönlümde muhabbet ateşi söner, 
Özrüm var, sade su içemem hocam. 

Nâr-ı cehennemi önüme serme, 
Günahımı döküp kaygular verme, 
Kitapta yerini bana gösterme, 
Ben pek o yazıyı seçemem hocam. 

Feylesof Rıza'yım dinsiz anlama, 
Dini ben öğrettim kendi babama, 
Her ipte oynadım cambazım amma, 
Sırat köprüsünü geçemem hocam.



RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI

ANNELER

ANNELER

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna: 
- Tenimde bir yara işler gibisin 
Titrerim rüzgarlar keder vermesin. 

Anneler beşikten der çocuğuna: 
- Acını görmesin gözüm alemde 
Teselli demeksin bana son demde. 

Bütün ümitleri yel alır gider 
Tomurcuk açılır, sel alır gider 
Anneler büyütür, el alır gider.



AHMET KUTSİ TECER

ÖMÜR

ÖMÜR

Şen günler, bir kırlangıç
Gibi vuruyor kanat.
Kederli günler, sanki
Kurulmamış bir saat.

Birinde, rüya tadı
Biri, kan içen cadı
İkisinin de adı:
Ömürden bir gün...Heyhat!



ENİS BEHİÇ KORYÜREK

28 Nisan 2015 Salı

MASA DA MASAYMIŞ HA

MASA DA MASAYMIŞ HA

Adam yaşama sevinci içinde  
Masaya anahtarlarını koydu  
Bakır kaseye çiçekleri koydu  
Sütünü yumurtasını koydu  
Pencereden gelen ışığı koydu  
Bisiklet sesini çıkrık sesini  
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu  
Adam masaya  
Aklında olup bitenleri koydu  
Ne yapmak istiyordu hayatta   
İşte onu koydu  
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu  
Adam masaya onları da koydu  
Üç kere üç dokuz ederdi  
Adam koydu masaya dokuzu  
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında  
Uzandı masaya sonsuzu koydu  
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür  
Masaya biranın dökülüşünü koydu  
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu  
Tokluğunu açlığını koydu.  
Masa da masaymış ha  
Bana mısın demedi bu kadar yüke  
Bir iki sallandı durdu  
Adam ha babam koyuyordu. 


EDİP CANSEVER

TAKA

TAKA

takalar geçiyor allı yeşilli
takalar geçiyor dümenleri lâzlı
takalar geçiyor en nazlı
yelkenlilerden de güzel

güvenli sularda işsiz dönenen
gezi yelkenlerinden çok duyarak denizi
takalar geçiyor enginlere
yamalı göğsünü gere gere

takalar geçiyor yükle yürekle
takalar geçiyor emekle dolu
günlük güneşlik kıyılarından kopmuş
denizlerde Anadolu

kıyılar kadın olmuş
açılır gider erkeği
takalar takalar toprağın
denizde çarpan yüreği


BÜLENT ECEVİT

YARIN

YARIN

birşeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı

karıncaların telâşından belli
birşeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk

pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
birşeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli


BÜLENT ECEVİT

İNSAN

İNSAN

elbette senden güzel olacaktı
çizdiğin resim
yaptığın heykel
senden büyük olacaktı
senden yakışıklı

elbette senden doğru söyliyecekti
yazdığın şiir

elbette senden çok duyacaktı
söylediğin türkü

sen olduğundan büyüksün
sen olduğundan iyisin
sen olduğundan güzel


BÜLENT ECEVİT

DÖRTLÜK

DÖRTLÜK

Bir elim ekmekte bir elim sende
Bir elim gerçekte bir elim sende
İki el bir baş içinmiş masal
Bir elim gelecekte bir elim sende


ARİF DAMAR

SOKAK FENERİ

SOKAK FENERİ

Ölü bir camdan ağlayan korku
İniyor serseri ve boş geceye;
Kaldırımlar bütün sükut, uyku...

Her duvar, her kovukta şimdi niye
Bir büyük göz niyaz eder, ağlar
"Bitsin artık bu gizli şüphe!" diye?

Korkarım... Saklanır heyulalar...
Bana der: "İşte bir sahife oku,
Sarı gölgemde hasta kalbin var!.."
 
Ölü bir camdan ağlayan korku.


ALİ CANİP YÖNTEM

GECENİN KANAYAN YERİNDEN

GECENİN KANAYAN YERİNDEN

gece yarısı bir el dokunuyor soluğuma
bir aşkın kan damlası karışıyor yağmura
kitaplardan yüreğime dolan gelincikler
güneşli papatyaları seyreyleyen turnalar
bir yelkenli açılıyor alnımın çatısına.

sizlerin gençliğini taşıdım kanımda
ey güzel çocuklar sesime ses katanlar
şimdi renklerle savruluyorum ardınızdan
adlarınızı unutmadım/yüzünüz silinmiyor aklımdan.

sevincim bir çığlık gibi savruluyor dünyaya
kelebek kanatları/kuş sesleri dökülüyor gömleğime
bir nehir akıyordu gecenin sessizliğine
bütün güneşler kayıp gitmişti ellerimden
her ölüm bir şiiri büyütüyordu dilimde.

çok şey anlatıyordu gecenin yüzü
yağmurlu bir kasım karanlığını geçerek
korkuyu yenen bir aşkın seveniydim
bir gül yaprağıydım rüzgârda.

güzelliğiniz kazılıyor gençliğin mavi ufkuna
yarama tuz basarak geçiyorum günleri
bir ses yankılansa yüreğimi örseleyen
bir fotoğraf dökülse yüzünde solgun çiçekler
göğsümden havalanır martı sürüleri.

şimdi karlar yağar yüzüne dünyanın
istasyonların uykusunu yitirmiş derinliğine
şafakla yırtılan gecenin kanayan bir yerine.


AHMET ÖZER

GENÇLİK MARŞI

GENÇLİK MARŞI

Dağ başını duman almış 
Gümüş dere durmaz akar  
Güneş ufuktan şimdi doğar 
Yürüyelim arkadaşlar 


Sesimizi yer, gök, su dinlesin 
Sert adımlarla her yer inlesin 


Bu gök, deniz nerede var 
Nerede bu dağlar taşlar 
Bu ağaçlar güzel kuşlar 
Yürüyelim arkadaşlar 


Sesimizi yer, gök, su dinlesin 
Sert adımlarla her yer inlesin 


Dağlar taşlar güzel kuşlar 
Ya bu insanlar insanlar 
Güneş ufuktan bir gün doğar 
Yürüyelim arkadaşlar 


Sesimizi yer, gök, su dinlesin 
Sert adımlarla her yer inlesin .



ALİ ULVİ ELÖVE

BU DERT BENİ ADAM EDER

BU DERT BENİ ADAM EDER

Gece gündüz dolaşırım tenhalarda menhalarda
Benim annem güzel anem beni koyver
Sağ yanımda bir sızı var, sol yanımda yandım aman altıpatlar
Bu dert beni verem eder

Eğri  büğrü  bakar  oldum  boyunbağı  takar  oldum  şaşkın oldum
         sakar oldum
İkide bir yüreğimi dağa taşa diker oldum
Şunca yıl karanlıkta göz kırpmaktan bıkar oldum
Benim annem şeker annem gençlik elden gitti gider

Dama çıktım damdan düştüm kılıç kestim esrar içtim
Şahin oldum keloğlanın külahını kaptım kaçtım
Yâre ağlar güler uçtum yarı yolda yorgun düştüm
Benim annem kadın annem bu nasıl iş bana deyver

Gece gündüz düşünürüm tenhalarda menhalarda
Aman annem güzel anem beni koyver
Sağ yanımda bir sızı var, sol yanımda dağlar duman altıpatlar
Bu dert beni adam eder.


ATAOL BEHRAMOĞLU

27 Nisan 2015 Pazartesi

ANNELER VE ÇOCUKLAR

ANNELER VE ÇOCUKLAR

Anne ölünce çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde bir siyah çubuk
Ağzında küçük bir leke

Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne

Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne.



SEZAİ KARAKOÇ

ÇİLİNGİR SOFRASI

ÇİLİNGİR SOFRASI

Otur ki sandalye hatırlasın
Sandalye olduğunu.
Masa da unutur masalığını,
Elini komasan üstüne
Bakışlarını ayırmaya gelmez,
Sürahi boşalır sonra suyundan.
Kadehim kadehim dediğin şey,
Dudağını değdirmedikçe kadeh değildir.
Mezeler de bilmez renklerini, lezzetlerini,
Çatalını dokundurmazsan.

Fakat farkındamısın? 



CAHİT SITKI TARANCI

KARASEVDA

KARASEVDA

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlere yandığının resmidir.
Aşık dediğin, Mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

Dünya bir yana, o hayal bir yana;
Bir meşaledir pervaneyim ona.
Altında bir ömür dönedolana
Ağladığım yer penceresi midir?

Bir köşeye mahzun çekilen için,
Yemekten içmekten kesilen için,
Sensiz uykuyu haram bilen için,
Ayrılık ölümün diğer ismidir.



CAHİT SITKI TARANCI

BEN SENSİZ YAŞAYAMAM

BEN SENSİZ YAŞAYAMAM

Bırakma beni sevdiğim
Gidişine dayanamam
Hasret gözyaşlarımla
Kendimi avutamam
Dönerim dersin ama
Kadere inanmam
Bıraktığın anılarınla
Ben sensiz yaşayamam.



ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

İSTİKLAL MARŞI

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar - ki şahâdetleri dinin temeli -
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder - varsa - taşım,
Her cerîhamdan, İlâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!



MEHMET AKİF ERSOY

CENK MARŞI

CENK MARŞI

Ey sürüden arkaya kalmış yiğit 
Arkadaşın gitti haydi sen de git 
Bak ne diyor ceddi şehidin işit 
Haydi git evladım uğurlar ola 
Haydi git evladım açıktır yolun 
Zalimlere karşı bükülmez kolun 
Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun 
Uğurun açık olsun uğurlar ola. 

Eşele bir yerleri örten karı 
Ot değil onlar dedenin saçları 
Dinle şehit sesleridir rüzgarı 
Haydi git evladım uğurlar ola 
Haydi git evladım açıktır yolun 
Zalimlere karşı bükülmez kolun 
Bayrağı çek on safa geçmiş bulun 
Uğurun açık olsun uğurlar ola 
Haydi levent asker uğurlar ola 

Yerleri yırtan sel olup taşmalı 
Dağ demeyip taş demeyip aşmalı 
Sende ki coşkunluğa er şaşmalı 
Kahraman askerim uğurlar ola 
Haydi git evladım açıktır yolun 
Zalimlere karşı bükülmez kolun 
Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun 
Haydi levent asker uğurlar ola 
Haydi git evladım uğurlar ola.



MEHMET AKİF ERSOY

BİR GECE

BİR GECE

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!
Neden görecekler, göremezlerdi tabii;
Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi,
Bir kerede, mamure-I dünya, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin.
Salgındı, bugün şarkı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma'sum,
Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı dirildi;
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi geberdi!
Alemlere rahmetti evet şer-i mübini,
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, O'nun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyyet-i, medyun O'na ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.



MEHMET AKİF ERSOY

BÜLBÜL

BÜLBÜL

Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım: 
Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştırm. 

Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştır; 
Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı. 

Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl... 
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl. 

Muhitin hali insaniyetin timsalidir sandım; 
Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım! 

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd, 
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryad. 

O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu: 
Ki vadeden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu. 

Ne muhik nağmeler, Yarab, ne mevcamevc demlerdi: 
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-ı mahşerdi! 

-Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin. 
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? 

O zümrüt tahta kondun, semavi saltanat kurdun, 
Cihanın yurdu hep çiğnense çiğnenmez senin yurdun! 

Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, 
Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen! 

Hazansız bir zemin isterse, şayet ruh-ı serbâzın, 
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın. 

Değil bir kayda, sığmazsın kanatlandın mı eb'ada 
Hayatın en muhayyel gayedir âhara dünyada. 

Neden öyleyse matemlerle eyyâmın perişandır, 
Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır? 

Hayır matem senin hakkın değil, matem benim hakkım; 
Asırler var ki aydınlık nedir hiç bilmez afakım. 

Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda 
Bugün bir hanumansız serseriyim öz diyarımda. 

Bugün bir yemyeşil vadi, yarın bir kıpkızıl gülşen, 
Gezersin 



MEHMET AKİF ERSOY

ÇAPKIN KIZ

ÇAPKIN KIZ

Kahverengi bir salon, cila ve meyva kokan,
Kurulmuş koca iskemleye tıkınıyordum,
Bir Belçika yemeği, buyursun canı çeken,
Yeter ki karnım doysun, aldırmayıp yiyordum,

Rahattım - oh ne güzel çalar saatin sesi-
Derken, mutfak açıldı, sürünmüş, sürmelenmiş,
Kılık kıyafetine ise biraz boş vermiş,
Yanaştı cilvelenip aşevi hizmetçisi.

İstediği tatlı bir öpücüktü sanırım
Belçikalı kızları bakışından tanırım,
Fazla çatal kaşıkları masadan topladı,

Dudak büktü gülerek çocuk bir yüzle bana:
Bastırıp parmağını şeftali yanağına,
"Buramı üşütmüşüm, dokun anlarsın" dedi.



ARTHUR RIMBAUD

SEN GİDELİ

SEN GİDELİ

Hani saz çalınırdı ölüm
Türküler söylenirdi kan
Sen gideli kaç mevsim
Kaç yıl geçti aradan
Şimdi rakı sofrasında
Evvel zaman diyor biri
Diğeri kalbur saman
Oysa hala günün yüreğinde
Elektrik tadında bağıran
Kara bir katrandır zaman

O barut soluğu gecelerde
Sanki hiç yürünmemiş gibi
Ve çökülmemiş gibi korkunun üstüne
Yaşam vurulmuş diyorlar
Aşklar susmuş seninle birlikte
Bütün gözlerde aynı yılgınlık
Aynı alkol aynı bunalım
Ne bir çocukta görüyorlar sabahı
Ne fışkıran bir çiçekte

Hangi sabır demişti dağlar
Aşk demişti ya deniz
Nasıl geldik bu günlere
Bu duyarsız yerlere nasıl
Şimdi rakı sofrasında
Evvel zaman diyor biri
Diğeri kalbur saman
Oysa hala her an
Çırılçıplaktır bir yeşilin
Ateşte çığlığıdır yaşanan



ADNAN YÜCEL

YAĞMUR OLSAM

YAĞMUR OLSAM

Sel taşkını bir akşamüstü
Bulutları bağrına basan
Ağaçlara sordum seni
Yaprak rüzgarı tutmaz dediler
Uzun uzun baktılar yalnızlığıma
Yangın yeri bir yürek
Bir de yağmur gösterdiler

Ne olur şu yağmurların
Birdenbire yağanı ben olsam
Rüzgarı düğümlesem saçlarına
Bir daha bırakmasam
Öpsem kirpiklerini
Süzülüp gözyaşlarına karışsam
Çağlayıp aksam çağlayıp aksam
Yüzündeki ırmaklarla geçsem ovaları
Dudaklarında denizlere çıksam.



ADNAN YÜCEL

26 Nisan 2015 Pazar

SUSKUNUM SANA

SUSKUNUM SANA

Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde

Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun
Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum
Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum

Hangi türküye uzansam suskunum sana
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun
Tut ki vurulmuşum
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum
Bir saçlarının rüzgarına
Bir de ağzının kıyılarına konmuşum
Hangi dalga silebilir beni senden
Hangi kasırga koparabilir
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum
Coşkuların her şahlanışında
Sana deprem deprem susmuşum
Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum

Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası
Sözlerinde baskı yasası yeter
Hangi kavgayı özlesem suskunum sana
Zafer sabahlarında gece kadar
Bayram sabahlarında yas kadar suskun
Böyle güzelliklere de
Böyle suskunluklara da lanet olsun
Al bu suskunluğumu al artık
Al ki
Bütün gürültüler kahrolsun.



ADNAN YÜCEL

YALNIZ KADIN

YALNIZ KADIN

Gün ışığından güzel kadın
renklerin koynunda
çiçeklenmiş duruyorsun terasta,
kızıl saçlarını sallıyor
çapkın
bakışların
Hırsız gözleri yakalayan karanlık
sana sessizce dokunuyor
çitle çevirdiğin bahçende,
Adonis bu
yıllardır beklediğin ışık
yitik sandığın ülke
ve ezberlediğin koku,
aryalarla parlayan ay
çıplaklığına vuruyor leke.

Bir yudum daha al kadehinden
alevlensin kanın
papatyalar gibi bir aklaşsın
bir sararsın yüzün
sar bırak
sar bırak
avuçların ıslanarak,
kasıklarındaki yükü koparıp at
gece yorulsun koşturmaktan
uyku gözlerinden aksın,
Büyük Sahranın kumlarına baksın
sevişmelerini saymak isteyen
boşalıyor teninden
Erosun sunduğu kadınlığın.



A. KADİR BİLGİN

BENİ HOR GÖRME KARDEŞİM

BENİ HOR GÖRME KARDEŞİM

Beni hor görme kardeşim
Sen altındın ben tunç muyum
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım

Ne varise sende bende
Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende
Sen toksun da be aç mıyım

Kimi molla kimi derviş
Allah bize neler vermiş
Kimi arı çiçek dermiş
Sen balsın da ben cec miyim

Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uç muyum

Tabiata Veysel aşık
Topraktan olduk kardaşık
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben bac mıyım



AŞIK VEYSEL

ANAMA

ANAMA

Dokuz ay koynunda gezdirdi beni
Ne cefalar çekti ne etti Anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü Anam

Anaların hakkı kolay ödenmez
Analara ne yakışmaz ne denmez
Kan uykudan gece kalkar gücenmez
Emzirdi salladı uyuttu Anam

Doğurdu beni Sivas ilinde
Sivralan Köyünde tarla yolunda
Azığı sırtında orak elinde
Taşlı tarlalarda avuttu Anam

Ben yürürdüm Anam bakar gülerdi
Huysuzluk edersem kalkar döverdi
Hemen kucaklayıp okşar severdi
Çirkin huylarımı soyuttu Anam

Çocuğudum Anam bana ders verdi
Okumamı çalışmamı ön gördü
Milletine bağlı ol da dur derdi
Vatan sevgisini giyitti Anam

Tükenmez borcum var Anama benim
Onun varlığından oldu bedenim
Kimi köylü kızı kimisi hanım
Ta ezel tarihte kayıtlı Anam

Veysel der kopar mı Analar bağı
Analar doğurmuş ağayı beyi
İşte budur sözlerimin gerçeği
Okuttu öğretti büyüttü Anam



AŞIK VEYSEL